ŞEREFİYE ŞANTİYESİ-1

0

maden

ŞEREFİYE ŞANTİYESİ-1
“Şerefiye” adına Türkiye’nin birçok yerinde rastlanılır. Bu Şerefiye ise Sivas İlinin Zara İlçesi ile Suşehri İlçesi arasında, Kösedağ ile Karadağ arasında yer alan bir Nahiyedir. 1976 yılı yaz başında bir yıllığına acil bir şantiye kurmam talimatı aldım. Bakır arayacaktık. Şantiyenin muhasebesini Ordu’nun Bulancak ilçesinde yer alan güçlü şantiyeden takviye olarak yürütecektik. Buna karşılık bizim şantiyenin programında tam teşekküllü arama faaliyetlerinin tümü uygulanacaktı. Biz böyle şantiyelere “Kap-Kaç Şantiye” adını vermiştik. Bir sezon içerisinde işi bitirip, olumlu veya olumsuz rapor verilip, şantiye terk ediliyordu. Şantiyenin işçi giderlerinin Bulancak Şantiyesi düzenleyecek, onun dışındaki bütün giderler bana verilen iş avansları ile ve tek imza yetkisi ile yürütülecekti. Bu durum biraz kural dışı idi.
Önce tek başıma Şerefiye’ye gidip bir şantiye binası kiralamam gerekiyordu. Sivas Etibank Şubesine ilk adımda 650.000 TL iş avansı çıkarıldı. Sivas’tan bir miktar yanıma para alıp Şerefiye’ye gitmeyi planlamıştım. Sivas civarında henüz yükseklerden kar kalkmamıştı. Kafamda bir dozerci şapkası, gözlerimde numaralı güneş gözlükleri, sırtımda kürklü bir deri mont, bacağımda rüzgar pantalonu, ayağımda Roozvelt botlarla, küt küt küt diye yürüyerek bankaya girdiğimde, bankonun arkasındaki çalışanlarda bir hareketlenme oldu. O günlerde kır gerillaları Anadolu’da fink atıyorlardı. Ona yordum.
-Uğur Kaynak adına bir Telefon havalesi talimatı geldi mi?
-Kimlik alabilir miyim lütfen.
-Buyurun.
-Bu kimlikte “Etibank Jeofizik Baş Mühendisi” yazıyor.
-Evet.
-Başka kimlik gösteremez misiniz?
-Hayır. Bu kimlikle para çekmek istiyorum.
-Bi dakika. Müdür Bey’e sorayım.

-Ben Müdür. Hoşgeldiniz. Başka kimlik gösteremez misiniz? Ehliyet de olur.
-Müdür Bey. Etibank’ta Etibank kimliği geçmiyor mu?
-Efendim bir bankada “mühendis” kimliği biraz garip duruyor da ondan.
-Asıl Etibank’ta sizler bankacı olarak bir garip duruyorsunuz. Atatürk, Sümerbank’ı kumaş üretmesi için, MTA’yı maden araması için, Etibank’ı ise Maden işletmesi için kurdurmuştu. Yani Etibank aslında bir banka olarak kurulmadı. Bir maden işletmesi İktisadi Teşekkülü olarak kuruldu. Sonradan özel kanunla Hem Etibank’a, hem de Sümerbank’a Finansal banka kurma izini daha yeni çıkarıldı. Neyse bırakalım bunları para geldi mi?
-Evet.
-Ne kadar?
-650.000 TL
-Hepsini öder misiniz?
-Efendim bir miktarı kalsın lütfen.
-Hayır. Benim için uzak olacak. Zara İş Bankasına yatırırım. Orası da Atatürk’ün Bankası. Bundan sonraki avansları sizde bırakabilirim.

Bundan sonra hiç avans gelmedi ki. Çünkü istemedim. Çünkü koca sezonu 650.000 TL ile kapattım. Ve böylece hem Maden Aramalar Dairesinin, hem de benim başımız belaya girdi.
Maden Aramalar Dairesi Başkan Yardımcısı, sezon sonunda,
-Sen bizim başımızın belası mısın? Hiçbir şantiyemizin yıllık gideri bu güne kadar üç milyon TL’den aşağıya mal olmadı. Beş milyon TL normal rakamdır. Tam teşekküllü şantiyesin. İşçilik ve yakıt giderleri ile birlikte bir milyon lirayı zor buluyorsun. Tabldot giderin adam başına günlük 3,5 TL’den az olduğu için personeline yemek muaveneti ödeyemedik. Senin yüzünden fırından sahte fatura aldık da günlüğünü 3,5 TL’ye çıkardık. Şimdi Etibank çalkalanıyor. Genel müdürlükte, “Demek ki binlerce karot sandığının tanesi 30TL’ye değil, 8 TL’ye de yaptırılabiliyormuş” diyorlar. Bütün şantiyelerimize müfettiş gönderildi. Eskişehir Şantiye Şefinin işine son verdik.
-Yani ben Koyulhisar’daki Kereste Atelyesinin patronunun boğazına ”Sekiz liraya yapacaksın” diye boşuna mı sarılmışım.
-Vatan kurtaran Şaban. Nasıl becerdin bu şantiyeyi bu kadar ucuza bitirmeyi? Şimdi nasıl kıvıracağımızı bilemiyoruz. Eskişehir dışındaki diğer şantiyelerimiz bu incelemelerden temiz çıkamazlarsa büyük rezalet olur. Bu şantiyelerin verimli çalışmaları nedeni ile aldığımız maaş ikramiyelerinin de sorgulanması yapılabilir.
Ondan sonraki üç yıl da Etibank’ta Şantiye Şefi olarak çalıştım. Ben uslanmam. O şantiyelerden birinde, hem şantiye şefi, hem de aşçılık görevini birlikte yürütmekteydim. Sonra anlatırım.

Şerefiye’nin çevresindeki tepelerde halen kar durmaktaydı. Şerefiye’nin adı nahiye olarak geçmekteyse de nahiyeler kaldırıldığı için bir nahiye müdürü yoktu. Bir İlk Okulu, bir PTT Acenteliği, bir de Jandarma Karakolu vardı. Nahiyenin merkezinde iki katlı bir Otel vardı. Sahibi dul bir kadındı. Türkçesi çok zayıftı. Tek oğlu Alaman’da Terbican’mış (Tercüman). Harap haldeki oteli Şahin’le ben, tamir ettirerek, tamir ederek içerisini döşedik. Şahin benim kıdemli Teknisyenimdir. Onu Şantiye Şef Yardımcısı yaptım. Çünkü iki adet Jeofizikçinin geleceğini söylemişlerdi. İki Jeofizikçi, Jeolog, Jeomorfolog, Sondaj Makine Mühendisi, üç Jeokimyacı, Üç adet sondör, bir adet maden başçavuşu, bir adet ateşçi… üç adet daha arazi aracı falan geleceğini hesaplamış, ona göre oteli düzenlemiştim. Fazlası geldi. Noksanı yok. Gelenlerin tek şikâyeti WC oldu. Vay efendim tahtaların arasındaki boşluktan popoları görünebilirmiş! Bu arada ekibin en önemli özelliği hemen hepsinin, en genç elemanlardan seçilmiş olmasıydı. Ne zaman Ankara’ya gitsem, döndüğümde ya kavga çıkmış oluyordu ya da arabalardan birini kaçırıp dolaşırken deviriyorlardı. Hepsi de delikanlı ve hepsi de terbiyesizdi. Sonunda şantiye içerisinde küfürlü konuşmayı yasaklamak zorunda kaldım.

Bir gün, Akşam vakti, Suşehrinden dönerken, Karadağ’ın tepesinde kendi traktörünün altında kalan bir köylü buldum. Traktör dereye yuvarlanmıştı. Ağır yaralıydı. Yaralının başında, onu tanımayan bir çoban çocuk şoktaydı ve ağlamaktaydı. Çocuğu sakinleştirip köyüne yolladım. Yaralı Şerefiye’ye gelince konuşmaya başladı.
-Beni Suşehri’nde Özel Hastaneye götürün.
dedi. (O zaman Özel Hastane vardı). Ben de Karakol komutanını da yanımıza alarak yaralıyı Suşehri’ne götürdüm. Özel hastanedeki festival’i anlatayım. Oradaki başı açık hemşire bağırıp duruyor:
-Hemşiraanım. (Yani Hemşire Hanım) Doktor Bey’i çağırır mısınız?
-Hemşiraaanım Doktor Bey geliyor mu?
-Hemşiranım Doktor Bey nerde kaldı?
-Afedersiniz Hemşiranım. Doktor Bey gelinceye kadar bir tansiyon ölçseniz.
-Ben hemşire değilim. Doktorum.
-Özür dilerim. Kepinizin olmadığından anlamalıydım.
-Tansiyon 2-0.
-Hemşiranım bir kan analizi yapalım hemen.
-Analiz tamam. (A rh+)
-Ahmet efendi sana zahmet şoförler kahvesine kadar bir koşuver. A rh+ varsa yakala getir.

-Şoförler kahvesinden beni kovdular. “Vampirler! Kanımızı emdiniz” diyorlar.
-Yaralıyı kaybederiz.
-Doktor hanım. Ben kan verebilirim.
-Peki şef. Kan grubunuz nedir?
-Sıfır rh-.
-rh- olmaz.
-Neden olmasın? Sıfır rh- genel vericidir. Ben sorumluluğu komutanın da hemşiranımın da şahitliğinde üstleniyorum.
-Ben karışmıyorum. Ne haliniz varsa görün!
Doktor hanım odasına çıkar. Hemşiranım o gider gitmez,
-Gel şef. Hemen şuraya uzan.

-450 gram aldım. Bu şimdilik yeterli.
-Aç aç. Damlamasın. Şakır şakır aksın.
-Tansiyon 7-3.
Doktor Bey sonunda gelir. Zil Zurna sarhoştur. Şöyle bir yoklar hastayı. Bir şeyler söyler. Yarın sabah ameliyat falan der. Yine gider yatar.

Hemşiranım benim kalkmama yarım saat boyunca izin vermez. İki kase üzüm hoşafı içirir. Yarım saat sonra zorla elinden kurtulur, Komutanı da alır kaçarız. Komutanı karakola bıraktığımda Hemşiranım telefonun ucundadır. Salimen Şerefiye’ye vardığımızı öğrenmeden telefonun başından ayrılmaz. Çünkü benden sonra tekrar yaralıya kan vermek gerekir. Bir şoför bulurlar. Kan alırlar. Yarım saat sonra şoförü bırakırlar. Adam ayağa kalkar kalkmaz yüz üstü yere yapışır. Bunun üzerine Hemşiranım karakola telefon açar. O sırada da biz ulaşırız.
İki ay sonra ben arazideyken bir Almancı şantiyeyi ziyaret eder. Kaza geçirip kalça kemiği kırılan köylünün abisidir. Bana teşekküre gelir. İki şişe “Bourbone Viski” ve iki paket “Ernte23” Sigara getirmiştir. Şahin,
“-Şef böyle şeylere çok kızar. Ama sen yine de ver onları bana. Ankara’dan misafirlerimiz gelecek” der ve hediyeleri alıp kilitler.
Şerefiye’de nadiren rastlanılan bornit diye bir mineralin peşine düşmüştük. Üç sondajımızdan da %2 civarında bakır içeren bornit kesince, Etibank işletmelerinde tetkik gezisi yapan RCD Maden ekibi, “Biz de bornit görmek istiyoruz” diye tutturmuş. Beş kişilik yabancı misafir grubu, Başkan Yardımcısı ve tercüman olarak (kocası Amerikalı olan) bir Jeolog hanım arkadaşımız gelecekmiş. Hemen ilk işim küfürsüz konuşma eğitimini sıkı tutmak ve tuvaletin tahtalarının arasındaki boşlukları tamir ettirmek oldu.
-Vay efendim Amerikalıların poposu bizimkinden kıymetli mi yani? Vay efendim tabldottaki bu köfteler de ne oluyor böyle? Şef biz üvey evlat mıyız? Hiç çeneleri durmuyor ki!
Derken misafirlerimiz geldi, ama onlar için en büyük sürpriz bornit değil de, böyle sefil bir şantiyedeki nefis yemekler ve Bourbone Vhiskey oldu!

Leave A Reply