VE… PİRAMİTLER.

0

imagesVE… PİRAMİTLER.
Kahire yakınlarındaki ünlü piramitlerin yapılışı, yıllardır tartışılır durur. Nasıl yapılmış, niye yapılmış, bu kadar taş nereden getirilmiş, gibi sorular insanların kafalarını karıştırır.
Özellikle şaşkınlık yaratan sorulara değinerek yanıtlamaya başlamak isterim.
1.Nasıl Yapılmış?
Hepimiz biliriz. Toplayıcılık Devri ,Yontma Taş Devri, Avcılık Devri, Cilalı Taş Devri, Demir Devri, Ziraat Devri, Bakır Devri, Tunç Devri, Sanayi Devri, İletişim Devri, Bilişim Devri,…, diye devirlere ayrılabilir insanlık tarihi. Ünlü bir Çin Atasözü der ki, “Eğer kadınlar olmasaydı biz erkekler hâlâ Çitlembik, Aluça, Kuş Üzümü, Koca Yemişi, Hünnap neyin,…, toplamaya devam ederdik!”
Demir devrinde, yumuşak demire su vererek çelik yapma sanatı da geliştirilmişti. İşte bu aşamada Keski, Oluklu Keski, Delgi (el Matkabı), Murç, Zımba, Balyoz, Zomp, Nalpara, gibi çelikten yapılmış taş işleme aletlerinin yaygınlaşması sonucunda hem tarımda hem de inşaat tekniğinde muhteşem ilerlemeler yapıldı. İlk kullanılan aletlerden biri de kısa saplı kazma olup, bu alet maden üretiminde ve özellikle de volkanik tüfitlerle kaplı arazilerde yer altı şehirleri inşa etmede kullanılmıştır.
Bu arada, Bizim piramitlerin taşlarını nasıl işlediklerini anladık da, bu kadar özel taşı nereden getirdiler? Sorusu hep akıllara ziyandır.
3.Bu kadar taş nereden getirilmiş?
Sorusunun da yanıtını buraya almak gerekir. Bu kadar taş Güney Mısırdan, Cyen denilen bir muazzam taş ocağından getirilmişti. Delgilerle çok yakın delikler açılarak bloklar çıkarılmış ve bu bloklar Nil Nehri üzerinden sallarla kolayca Kuzey Mısıra nakledilmiştir. Bütün bu işlemler Çektiri (Irgat), Bucurgat, Palanga, Üç ayak, Eğik Düzlem üzerinde çektirme, Silindirik tomruk üzerinde kaydırma,…, gibi araç-gereçlerle ve mühendislik yöntemleri ile yapılmıştır. Bu taş ocağından çıkarılan taşa Petrografide Siyenit adı verilir. İri feldspat, mika ve nefelin kristallerinden oluşur. Bu taşın katmanlı yapı gösteren yüzey taşına trakit veya fonolit adı verilir. Fonolit bir ucundan asılıp vurulduğunda kaliteli bir çan gibi yarım dakika boyunca çınlar. Bu kadar sert bir taştır.
Bu siyenit ocaklarından birinde imalâtı yarım kalmış bir dikilitaş hâlen ocakta anakaya’ya bağlı olarak yatıp durmaktadır. Bu imalât tekniği tam bir mühendislik harikasıdır. Bu taş yatık olarak yerinde işleniyordu. Sonunda altı oyuluyordu. Altında üç-dört adet taşıyıcı kısa sütun bırakılıyordu. Artık dikilitaş bu sütunlar üzerine yatmaktadır. Son aşamada bu sütunlar domuz damı ile askıya alınıyorlardı. Ve taş ustaları domuz damının kapısından içeri girerek, son taşıyıcı sütunları da kesmeye başlıyorlardı. Binlerce taş işçisi işi gücü bırakıp bu heyecanı yaşamaya gelmişlerdi. Ve küüt diye tonlarca ağırlıktaki dikilitaş, domuz damına oturtuluyordu. Eğer domuz damı sağlam kalırsa mesele yok. Alkışlayınız lütfen. Değilse taş ustasından pastırma yapıyorlardı.
Yukarıdaki ekipman yardımı ile taş ocaklarından ölçülü ve özel biçimli bloklar halinde çıkarılan taşlar Kuzey Mısır’da, Gizza’daki taş işleme atelyelerinde biçimlendirilerek plana uygun elamanlar haline getiriliyordu. Daha sonra bu bloklar Puzle gibi geçmeli olarak yerleştiriliyor ve karşılıklı deliklerine kurşun akıtılarak pekiştiriliyorlardı.
Piramitlerin yapım tekniğinin, bu günkü inşaat teknolojisi ile açıklanamayan hiç bir tarafı yoktur. Her şey, üstün bir taş işçiliğinin ve üç boyutlu tasarım yeteneğinin eseridir.
2.Niye yapılmış?
Mezar olarak yapılmış! Her zaman olduğu gibi o zamanlarda da kimi megaloman psiko’lar, kendilerinde insanüstü bir takım hasletler ve hatta güçler olduğunu vehmederlerdi. Bilirsiniz. Bu günkü devirde böyle iddialarla ortaya çıkanları, beyaz gömlekli amcalar gelip alıyor ve yenleri çok uzun bir beyaz gömlek giydirip kollarını arkadan bağlayıp “attââ” götürüyorlar. Örneğin bu günlerde birisi ortaya çıkıp da “Ben ölüleri diriltirim, hastaları sağaltırım, bana bir tokat vurana diğer yanağımı çeviririm.” Falan deseydi, kesinlikle meczup muamelesi görecek ve bir klinikte tedavi altına alınacaktı. İşte o zamanlarda da böyle hükümdarlar çıkmış ve babadan kalan bir gelenekle “ben tanrıyım” demişler. Bu maval’a sonunda kendileri de inanmaya başlamışlar. Her şey iyi gidiyormuş. Halkları üzerinde bir hükümdardan da ziyade bir tanrı gibi hükmedebiliyorlarmış. (Fakat Hazret-i, Musa, bu kasıntı Firavunun fiyakasını fena bozmuş). Her şey iyi giderken, bazan bu “tanrı firavunlar” bir gün gelip patdadanak ölüyorlarmış. Ahali ise bu durumda “Acıbağa onlar da bizim gibi fâni mi?” ikilemi yaşamaya başlamışlar. İşte bu sakıncalı durumu idare(!) edebilmek için Firavunlar,“Yok canım. Önemli diil. Biz aslında öteki dünyaya gidiyoruz. Orada tekrar dirileceğiz. İşte bu yüzden yanımıza gerekli malzemeleri alarak hiç kimsenin girip de talan edemeyeceği sağlamlıkta ve gizemde mezarlar yapmalıyız ve içine yatıp uyuyarak tekrar canlanacağımız günü beklemeliyiz…” demeye başlamışlar. Ve bir kaç denemeden sonra oldukça başarılı koruma görevi yapabilen Piramitler ortaya çıkmış. Asteriks’e göre bu piramitlerin mimarının adı Numerobis, onu durdurmaya çalışan rakibinin adı ise Amanbupis imiş.
Neden Piramit? Çünkü Piramit, koni ile birlikte yer çekimine karşı, dış etkenlere karşı ve de depreme karşı en duraylı (stabl) geometrik şekle sahip yapı tarzıdır. Öyle ya. Dağlar da bu formlarda olmuyorlar mı? Neden siyenit taşından? Milyonlarca yıldan beri çözünmeden sağlam kalabilen hem Güneşe, hem Yağmura dayanıklı, nadir taşlardan biridir siyenit.. Adamlar petrografi biliyorlarmış gibi bu taş seçiminde çok başarılı bir karar vermişler. Sonuçta bütün bu spekülasyonların sahipleri, yazdıkları kitaplar sayesinde Firavun Mezarlarındaki hazineler kadar paralar kazanmışlardır. İşte bu türden spekülasyonlar sayesinde Loch Nes Gölü Canavarı, ya da Coriolis etkisi bir gerçek olmakla birlikte, Ekvatorun güneyinde sola dönen, kuzeyinde sağa dönen lavabo suyu komedisi, Yer çekiminin ters çalıştığı yerler, Magnetik alanların kudurduğu yerler, Tibet’te kar adamı, Seattle ormanlarında Kocaayak, Van Gölü Canavarı ve daha pek çok palavra, turistik amaçlarla pompalanır durur.
(Yalnız, Coriolis Prensipi bir fenomen olup, gerçekten de kuzey yarım küredeki büyük boyutlu akışkanlar örneğin kuzey yarım küredeki traposfer antisiklonları saat yönünün aksine, güney yarım küredeki siklonlar ise saat yönünde dönerler).
Bu efsanelerin en güzel örneği de Adıyaman Kâhta’daki Nemrut Dağı’nın tepesindeki Kommagene Kralı Anteochus’un (Eski Öküz’ün) büstünün, bütün ayrıntısı ile Rock’n Roll Kralı Elvis Presley’e benzediği ve Elvis’in “bundan önceki” hayatında, Kommagene Kralı olduğu söylentisidir. Hakikaten, ne kadar da benziyor kerata!
12.000 ton taş kullanıldı meselesine gelelim. Zaten böyle bir rakamsal yanlışlık yapmasalardı çatlarlardı herhalde. Bütün dokümanter filmlerin kaderidir bu yanlışlıklar. Büyük Keops yaklaşık “beş milyon üç yüz bin” ton siyenitten ve kireçtaşından inşa edilmiştir. Bu ağırlık da, doğal olarak Kuzey Mısır’daki yer kabuğunda hafif bir çökmeye neden olmuş ve Nil’in akıntı rejiminde değişiklikler oluşturmuştur.
Ama bunun Yerküre’deki deprem aktivitesi ya da o günlerdeki deprem aktivitesini dengeleme adına, bir Mamut’un tüylü kütlesine karşılık bir tüy bile olmayabilir. İstanbul’un, kendi tabanındaki yerkabuğuna uyguladığı ilave beton + demir ağırlığı sonucunda, özellikle DownTown bölgesinin yavaş yavaş çöktüğünü ölçen bir geodetik çalışma, geçenlerde yayınlanmıştı.
Örneğin Keban Baraj Gölü’nün ilave 18 milyar ton rezervuar göl kütlesinin baskısı ile Elazığ vilayetinin kuzey kesiminin hafiften çökmeye başlaması sonucunda, yıllardan beri Elazığ’da izostatik depremler olagelmektedir. Ancak Keban baraj gölü Keops’tan yaklaşık 3400 kez daha ağır basar.

Leave A Reply